6 Eylül 2009 Pazar

İmroz Kalesi


  İmroz Kalesi, Kaleköy'ün tepesinde uzun bir göndere çekilmiş bir Türk Bayrağı'nın dalgalandığı yer. Adanın en çok rüzgar alan yerlerinden biri olması sebebiyle Bayrak gerçek anlamda dalgalanıyor. Gökçeada Merkez'den Kaleköy'e giderken sahile gelmeden Kale - Yukarı Kaleköy tabelasını takip edip sağa dönerseniz yukarıya tırmanan bir yola girmiş oluyorsunuz. Bu tabelaya gelmeden biraz önde, solda Gökçeada Resort Otel sapağı bulunmakta.

  Yolu takip edip tepeye çıktığınızda Yakamoz Otel/Restoran'ın yanındaki park yerine aracınızı park edebiliyorsunuz. Araçtan inince Ada manzarasından gözünüzü alıp tepeye çıkmaya niyetlendiğinizde "Kaleye Gider" yazısı gözünüze çarpacak. Araç için anlatıyorum ama yürüyerek de bu anlattığım noktaya çıkabilirsiniz. Biraz dik ve 10-15 dakikalık tırmanma yolu yürüyerek..
  Kale'ye doğru dar bir yoldan, evlerin iyice arasından çıkıyorsunuz. Şansınız varsa minik Efe daha yolun başında sizi alıkoyabilir ;) Alıkoyduktan sonra da bütün tatlı küçük çocuklar gibi soru yağmuruna tutabilir sizi :D ya da fotoğraf çekiyorsanız O ne? ile başlayan ve yukarıdaki fotoğrafı çekmesine sebep olan bir konuşmaya doğru sürükleyebilir. =)
  Yukarıdaki fotoğrafta da Ege, Egelerin Evi ve Evin yanından geçen Kale yolunu görebilirsiniz. Hemen arkadaki Poseidon Pansiyon'un yanından Çadır Kafe'ye ulaşıyorsunuz. Ondan ötesi de Kale zaten.
  Bu fotoğrafını da koymadan edemedim. Çok tatlı velet yav, tü tü tü, nazar değmesin :) Not: Ege'yi teşhir etmek değil burada niyetim, neticede ondan ve ailesinden izinsiz fotoğrafını buraya koyuyorum. Herhangi bir yanlış anlaşılma olmaması için böyle bir not düşeyim dedim. Vicdanım rahat olsun en azından :)

  Bu tatlı evlata hoşçakal dedikten sonra Kale'ye doğru çıkmaya başlıyoruz, cümlemizi bitiremeden Kale yıkıntılarının başlangıcına da varmış oluyoruz =) Kale'ye vardığınızda Poseidon Pansiyon'un da sahibi olan Çadır Kafe karşınıza çıkıyor. Cumartesi gece bir keşif gezisi yapmıştık buraya, sonra "Yav bu rüzgarda biz uçarız, Hülya hayli hayli uçar"da karar kılıp Liman'a inmiştik. İkinci gelişimiz ise Pazar sabahı (sabahtan ziyade öğleden önce desek daha doğru olur sanırım) kahvaltı yapmak amaçlı oldu.
  Çadır Cafe (aslında sanırım adı Karaçadır Cafe, ama Çadır Cafe daha kısa geliyor =)) böyle bir yer. Arkadaki Çadırın altında minderler var, oturup nargile içebiliyorsunuz, tavla v.s. de var. Bunun dışında dışarıya da bir kaç tahta oturak koymuşlar. Buralara oturup kahvaltı edebiliyorsunuz.
  Resimde Hülya'nın oturduğu yerleri tercih ettik biz kahvaltı etmek için. Bu oturakların olduğu yerler hafiften kuytuda olduğundan pek rüzgar almıyordu kahvaltı sırasında (Gökçeada şartları altında tabi :) ). Burada menemen yiyip kahvaltı yaptık. Yağsız, sert bir peynirleri var, ev yapımı sanırım. Menemen'i de iyi yapıyorlar, Ecem Ev Yemekleri'nde yediğimizki kadar var.

  Kale'den ulaşabildiğiniz görüntüler çok güzel. Adanın bütün ovalık kesimini görebiliyor, arkanıza güzel de bir panorama alıp fotoğraf çektirebiliyorsunuz.
  Arkamızda, Okay'ın tarafında gözüken beyaz binaların olduğu yer Yeni Bademli Köyü.

  Kale kalıntıları içerisinde de yukarıya doğru bir miktar tırmanıyorsunuz. Aşağıdaki fotoğrafta Çadır Cafe'nin ve kahvaltı yaptığımız yerin bir miktar aşağıda kaldığını görebilirsiniz.

  Güneş arkanızda kalıyorsa da kale harabelerinin arasında durup fotoğraf çekilebilirsiniz. Semadirek ve açık deniz, bir de denizi karşılayan koylar, kayalar mükemmel görünüyor.

  Gönderinin başında da söylediğim gibi belki de Adanın en rüzgarlı yerlerinden birisi burası. Kahvaltımızı ederken bu gerçeğin Türk aklına yansımasına şahit olduk bir de :) Yaratıcı bir amcamız tişörtünü çıkarıp bayrak gibi tutarak (kendisine de gönder muamelesi yapıyor tabi) karısına "Aysel, çek çek, kendi cumhuriyetimi kurdum, hehehe" derken biz mavi ekran verdik zaten. Sonradan adını da öğrendiğimiz bu zat-ı muhteremi "Gökçeada Kalesi'nde kendi cumhuriyetini kuran Yadigar Bey olarak kayıtlara geçirmiş bulunuyoruz böylelikle :) Kaleden inerken de yanımızdan geçtiğinde bizi selamlaması bizim için ayrı bir kıvanç kaynağı oldu tahmin edersiniz ki.. Ne de olsa Yadigar Bey tebasını selamlıyordu :p Muhteremin bayrak pozisyonunu yakalayamadık ama tişörtünü giyerken yakalayabildik ancak, o da budur efendim (kadraja sol köşeden giren Aysel Hanım'a da dikkatinizi çekerim):

  Kale'de (Karaçadır Cafe'de) tek eksiğimiz nargile oldu. Bir dahaki sefere umarım. Karaçadır Cafe'nin sahibi doğma büyüme Kaleköylü bir Türk, kibar da birisi. Cafe çok ucuz değil ama çok tuzlu da değil. Kahvaltı için tahmin ettiğimizden az ücret ödemiştik diye hatırlıyorum.

  Bitirirken iletişim bilgilerini de vermiş olayım:
Poseidon Pansiyon ve Karaçadır Cafe
Nargile, Köy Kahvaltısı, Soğuk İçecekler, Nefis Yemekler ve Gözlemeler.
Tel: 0286 887 38 17
Cep: 0546 921 18 09



Hiç yorum yok: